OYMAKLI

                       1976  Mayıs ayının 15 i, Adana iline bağlı Oymaklı Köyüne açılan geçici hububat alım merkezi

        Ekip şefliğine Şef eksper olarak görevlendirildim.İskenderun'dan lazım olan eşyalarımı  ranza,yatak,gibi alarak

        mormal otobüsle Adana'ya oradanda Adana-Karataş İlçesine giden dolmuşla Oymaklı köyüne geldim. Oymaklı, 

        Adana'nın güneyinde,50 Km.mesafede Akdeniz sahilinde bulanan Karataş ilçesi karayolunun 35.km.sinde ana 

        yoldan sola doğru yaklaşık 1 km.mesafede bulunan   15 haneli bir köy.  Köyde bir cami ,aynı  zamanda sadece 

        mangalda kendin pişir kendin ye yöntemiyle işletilen  bir kahvehane ile,Adana'nın köklü ailelerinden Kısacıklara

        ait bir Çırçır ve Prese fabrikası bulunmaktadır.Hububat alımları da kiraladığımız bu fabrikada yapılacaktır.Üretici-

        satın alınan buğdaylar bu fabrikaya stoklanacaktır.Fabrika pamuk alımı,stoklanması ve işlenmesi amacıyla kurul-

        mutur.Buğday stoklanmasına da pek uygun olmamakla beraber,o yörede başka alım ve stoklamaya uygun tesis ol-

        madığından mecburen kiralanmıştır.Fabrikanın bir buro odası bulunduğundan bu  odayı  şef ve muhasebe odası ola-

        rak düzenledim.20 ton çekerli baskül odasına da Hassas terazi,hektolitre,ve rutubet ölçme aleti gibi analiz malzeme-

        lerini yerleştirdim.16 mayıs günü alımda görev yapacak diğer personellerde Oymaklı ya geldiler.Muhasebeci,depo 

        memuru,tartı memuru ve teknisyen olmak üzere 5 kişi olmuştuk.Fabrika içinde kalmamıza müsait yer olmadığından ya-

        tacak yer aramaya başladık.             

                             Fabrika sahiplerinin yaşları 25-30 arasında 3 tane oğulları bize yardımcı oluyordu,fabrikanın karşı tarafın-

     da bahçe içerisinde iki katlı ahşap bir binayı göstererek orada kalabileceğimizi söylediler.Bina tamamen dökülmüştü.

     Yıllardır kimsenin oturmadığı belliydi,tüm personel  2 saat süre zarfında binanın üst katını temizleyerek oraya yerleş-

     tik.Ancak geceleri sivrisinekler yüzünden uyuyamıyorduk,zaten başkada çaremiz yoktu.Ertesi sabah alım hazırlıklarına 

     başladık,sadece ürününü romorkla getiren üreticinin malını alacaktık,kamyonla ürün getirecek olanlar ise ürünlerini 

     depolama tesisleri olan Doğankent veya Adana Ofislerine götürmeleri hususu muhtarlar vasıtasıyla duyuruldu,

                            Öncelikle bir güvenlik görevlisi araştırmaya başladık.öğleden sonra yaşı 50-55 civarında bir köylü

     benimle görüşmek istediğini söyledi.Bende buyrun sizi dinliyorum dedim,bekçi arıyormuşsunuz uygun görürseniz 

     ben yaparım dedi.Sen biraz yaşlısın,daha önce ne iş yapıyordun dedim.Ben Yılmaz Güney'in babasıyım daha önce

     Kısacıkların yanında çiftçibaşıydım yaşlanınca beni çıkardılar dedi.Ben inanamamıştım.Adın ne dedim Hamit PÜTÜN

     dedi,yine inanamadım nufus cüzdanını istedim.Evet nüfuz cüzdanında Hamit Pütün doğum yeri Siverek yazıyordu

      dooğruydu,beklemesini söyledim,Köy kahvesine gittim.kahvehaneyi işleten arkadaşa sordum Yılmaz Güney'in baba-

      sı bu köydemi oturuyor dedim,evet dedi Hamit Pütün'ün bana anlattıklarını doğruladı,dürüst ve sağlam birisi olduğunu

      söyledi.Kahvehane işletmecisi ayrıca Hamit Pütün'ün kamıştan yapılmış 2 odalı bir evde,Yılmaz Güney'in Üvey anne

      si ve o anda kısacıkların yanında traktör şöförü olarak çalışan Özgür adındaki oğlu ile birlikte yaşadıklarını hiç bir gelir-

      leri olmadığını,Yılmaz Güneyin son eşi Fatoş hanımın her hafta sonu onları ziyaret ettiğini, yiyecek getirdiğini söyledi.

      Hayretler içinde kalmıştım,Sinema filmlerinde ağalara karşı,haksızlıklara karşı savaş veren ve de kahramanımız olan

      bu adam,birden gözümde küçülmüştü,Kendisi yıllarca lüks içinde yaşarken Babası ve kardeşi ağaların yanında hiç bir    

       sosyal güvenceleri olmadan yokluk içinde çalışıyorlarmış,bu gerçeği de sadece Oymaklı da yaşayanların bildiğini o an    

       ladım.ürkiye'nin geri kalanı bunu bilmiyordu. Gerçekten şok olmuştum. 

                               Fabrikaya geri döndüm Hamit Pütün beni bekliyordu,kendisine,yaşın uygun olsa seni hemen başlatır-

      dım,yaşından dolayı benim yetkimin dışındasın,ancak Bölge Müdürümüz yarın muhtemelen gelir durumunu ona anlata-

      ağım,senin geçici işçi statüsünde işe alınmana yardımcı olacağım dedim.Hamit  Pütün teşekkür ederek gitti.

                               Ertesi gün sabah hububat alımlarına başladık,saat 11 civarında Bölge Müdürümüz Yaver KABAKÇI

      geldi.Alımları ve depolamayı denetledi,sonra bir ihtiyacımızın olup olmadığını sordu,bende bunu fırsat bilerek Hamit 

      Pütün' ü anlattım.Bölge Müdürümüğz sanki bana inanmamıştı,Hamit Pütün'ü çağırttı,Onu dinledi sonra da peki oğlun

      sana bakmıyormu dedi,Hamit Pütün kaskatı kesilmişti,eziliyordu,Bölge Müdürü durumunu anladı ve bana dönerek,

      Geçici işçi statüsünde işe al ve ağır iş verme sadece romorklardan numune alsın dedi.Hamit Pütün o gün sigortalı

      olarak çalışmaya başladı.O tarihte Yılmaz Güney Yumurtalık Hakimini öldürmekten Kayseri cezaevinde yatıyordu.

                      hububat alımları tüm hızıyla devam ediyordu.Romork kuyruğu 1 km.yi geçmiş,Adana-Karataş karayoluna

       kadar dayanmıştı.Bölge rutubetli olduğundan tam kurumadan hasat edilen buğdaylardan rutubet oranı yüksek 

       olanlar satın alınmıyordu,üreteticiye buğdaylarını iyice kurutup getirmelerini söylüyordum,Araba baskülüne kenarlık

       takılmış yüksek tonajlı bir romork girdi.Elle yaptığım kontrolde buğday rutubetinin yüksek olduğunu anladım,ancak 

       üreticinin ikna olması için Rutubet ölçme aleti ile de ölçtüm.Buğdayın rutubeti % 18 gibi yüksek değerdeydi Normal-

       in %14 olması gerekiyordu,Traktörü getiren kişiye buğday rutubetinin yüksek olduğunu,kurutup getirmelerini söyle-

       dim.Karşımdaki kişi ben şöförüm mal sahibi değilim dedi,Bende o zaman mal sahibine söylersin bu şartlarda alamam

       dedim.Romork şöförü ukala ukala bu buğdayın kimin olduğunu biliyormusun dedi,bende kimin olursa olsun bu rutubet

       oranıyla satın alınması mümkün değil dedim,şöför bu buğday Adana senatörünün buğdayı almak zorundasın deyince 

       romorkü hemen araba baskülünden çekmesini,sıradaki diğer romorklardaki buğdayların muayenesini yapacağım

       söyledim.Şöför romorku araba baskülünden çekmeyeceğini mal sahibine haber gönderdiğini söyledi.tabi romorku 

       araba baskülünden çekmeyince  hububat alımıda durmuş oldu.Yarım saat kadar sonra siyah bir mercedesi araba

       baskülünün önünde durdu.Şöför yanıma gelerek senatör beyin çağırdığını söyledi.Gittim arabanın arka koltuğunda 

       oturuyordu,buyrun beyefendi dedim.Bu romorku hemen al işlerim var dedi,bende rutubet oranının yüksek olduğunu

       bu buğdayın alınması durumunda depodaki diğer buğdaylara da zarar vereceğini,haşerelenme ve fermantasyon baş-

       layarak depodaki buğdayı çürüteceğini,bu nedenlerle satın alamaıyacağımı söyledim.Senatör birden sinirlenerek bana

      bak buraya bakanlık müfettişlerini gönderirim burayı denetlettiririm dedi,bende beyefendi biz burada yasa dışı iş yapmı-

      yoruz,Bakanlar Kurulunun onayladığı Alm şartları genelgesini uyguluyoruz,ayrıca kimi gönderiyorsanız gönderin bizim

      kimseden korkumuz yok dedim.sinirlenmiştim tekrar döndüm,senatöre, siyasi yollarla beni görevden aldırabilirsiniz 

      buna gücünüz yeter.Ancak,size fırsat vermeyeceğim bu nedenle istifa ediyorum dedim ve elimdeki Alım Fişi bloğunu

      yırttım ve kalemide kırdım.Bunlar olurken bütün üreticiler arabanın etrafına toplanmış bizi izliyordu.Oradan ayrılıp Kahve-

      haneye geldim oturdum,bir çay söyledim.senatörün arabasının durduğu yerden kahvehane açıkça görülüyordu,buğday

      alım işlemleri senatörün romorkunu araba baskülünün üzerinden çekmemesi yüzünden durmuştu,bu defa bende istifa

      ediyorum deyince tamammen durmuş oldu,Üreticiler el kol hareketi yaparak senatöre kızıyorlardı.Senatör muhtarı yanına

      çağırarak,Ben bunca yıllık senatörüm böyle devlet memuruna rastlamadım demiş,romorkuda araba baskülünün üzerinden

      çekmelerini söylemiş.Muhtar yanıma gelerek bunları anlattı.sonrada alımlara tekrar başlam için ricada bulundu.Yarım saat-

     lik bir aradan sonra tekrar buğday alımlarına başladım.

           

                                        Alımın yoğun olduğu bir gündü,öğle yemeğinden sonra fabrikanın giriş bölümünde elevatör maki-

      nisti Şükrü Çalışkan ile yere çömelmiş sırtımızıda duvara vermiş çay içiyorduk.birden fabrikanın önünde bize paralel

      siyah bir chavrole araba durdu.Arka tarafın kapısı açıldı,önce siyah parlayan bir asa çıktı,arkasından iri yarı fötr şapka-

     lı,siyah körüklü çantalı bir beyefendi çıktı.ben şükrü çalışkan' a şukrü usta bu bizim müfettişlere benzemiyor yüzde yüz

     Bakanlık müfettişidir,koş çantasını  al dedim,bende hemen büroya geçtim.beyefendi önde şükrü usta arkada odaya 

     girdiler.O beyefendi,ekip şefi kim diye sordu; bende,ben ekip şefi Recep Erdoğ dedim.Beyefendi ise,ben Hasankale

     Ajansı depo memuru Adil Aslan dedi.şok olmuştum ilk defa böyle bir depo memuru görüyordum.bozuntuya vermeden

     yerime oturdum.bu arada şükrü usta taşıdığı çantayı yere vurarak vay paşa çocuğu birde çanta taşıttırıyorsun diyerek 

     kızdı.Evraklarını istedim Fiş memuru olarak görevlendirilmişti,hemen işe başlamasını,muhasebecinin vereceği işleri yap-

     masını  talimatladım.

                            Ancak paralarını almak için gelen üreticiler odada fötr şapkalı beyaz gömlek gravat lı asalı birini görünce

        Adil beyi yetkili zannederek sorunlarını ona anlatmaya başlamışlar.Oda bozuntuya vermeden dinliyor çözüm bulacağını

        söylüyormuş.Muhasebeci durumu bana anlatınca heme telefonla Bölge Müdürünü aradım durumu anlattım.Bölge Mü-

        rümüzde Adil Aslan'ın akşam itibariyle ilişiğinin kesilerek Bölge Müdürlüğü emrine görevlendirilidiğini bildirmemi ta-

         limatladı.Adil Aslan'ın o gün akşam ilişiği kesildi.

                            Ertesi gün Adil Aslanı'ın yerine fiş memuru olarak Mehmet Yüzgeç Görevlendirilmişti.Oda o gün Akşam 

         saatlerinde Oymaklı'ya geldi göreve başladı.Alımlara devam ediyordum,bir romorktan aldığım numune yine rutubeti

         Yüksek çıktığından alım şartlarına uymadığını bu nedenle kurutup getirilmesini söyledim,mal sahibi tok nbir sesle fire

          düş al dedi bende fire düşme diye bir hüküm bulunmadığını,depodaki hububata zarar vereceğini anlattım,o da ben 

          Çukobirlikte pamuk eksperi idim sonra ayrıldım,bende kısacıların oğluyum dedi.ben de bu rutubeti yüksek buğdayı

          satın almamın mümkün olmadığını söyledim.Adam sinirlenerek buğdayımı almıyorsanız evimden çıkın dedi.meğer bizim

          kaldığımız o ahşap ev ona aitmiş.Bende tabiki çıkarız dedim.Mesai bitiminden sonra evi tahliye ettik.yataklarımızı fabri-

          kanın içine boş alana koyduk.Ben telefonla Bölge Müdür muavini Ali sözer beyi aradım durumu anlattım.Şu anda ya-

          tacak kapalı bir yerimiz yok,mümkünse bize 2 adet çadır gönderin dedim.Muavin bey bütün çadırlar kampta depoda

          hiç çadır yok dedi,Çadırlar deniz kenarında kamp yapan personele tahsis edilmiş,bana başınızın çaresine bakın dedi.

          O anda içim burkuldu,ağlamaklı oldum,içim yanmıştı,O günden sonra geceleri yataklarımızı fabrika girişinde açıp,sabah-

          ları tekrar toplayıp bir kenara koyuyorduk.Yani resmen açıkta yatıyorduk.haziran ayının sonuna doğru alımlar tamamen

          bitti,depoları ilaçlıyorduk,bir sabah Bölge müdürümüz Yaver Kabakçı geldi,fabrikaya girdiğinde Fiş Memuru mehmet Yüzgeç

         depoların arasında dolaşıyordu,Bölge Müdürü o personel kim dedi,bende fiş memuru Mehmet Yüzgeç Ofise yeni girmiş 

         ilk görevi dedim.durumu nasıl dedi,bende çalışkan ve dürüst birisii olduğunu söyledim.Muhasebecilik yapabilirmi dedi ben-

         de hiç düşünmeden yapabilr dedim.O zaman kefil sensin on güne kadar bu arkadaşı Muhasebeci olarak görevlendireceğim

         dedi.Bölge müdürü ordan ayrıldıktan sonra 10 gün boyunca Mehmet beye Muhasebecilik öğrettik.o da gerçekten iyi bir

         muhasebeci oldu bizi mahçup etmedi.

                                  Temmuz ayındaydık öğleden sonra kahvehaneye gittik personelle bir masaya oturduk.yanımızda Hamit 

       Pütün de vardı televizyonda saat 16 haberleri veriliyordu.O gün Yılmaz GÜNEY'in Yumurtalık Hakimini Öldürdüğü dava

       sonuçlanmış Yılmaz Güney'in 21 yıl hapis cezasına aldığını  bazı nedenlerden dolayı 19 yıl hapis cezasına çarptırıldığının 

       açıklanması üzerine Hamit Pütün masadan kalkmak istedi,ancak kalkamadı masanın üzerine kapaklandı.kollarına girerek

       kendisini evine götürmeye çalışıyorduk ancak ayakları tutmuyordu felç olmuştu.Evine getirdik yatağına yatırdık.Bu olaydan                        bir hafta sonrada öldü.

                                    Hamit Pütün'ün ölümünden 3 gün sonrada Gaziköy Ekip şefliğine şef eksper olarak görevlendirildim.Ve Ceyhan                ilçesine bağlı bir nahiye olan Gaziköy'e gitmek üzere Oymaklı'dan ayrıldım.

                                                                                                                                                                        Recep Erdoğ